Gezinimi atla

ctesianneleri13KAYIPLARIMIZI İSTİYORUZ!
(212. kez Galatasaray’dayız)

Devletin ölüm mangaları, gerek etnik kimliği gerekse politik kimliği nedeniyle yüzlerce insanı gözaltına alarak kaybettiler
Onları toplu mezarlara, asit kuyularına attılar.
Nazi Almanya’sındaki gibi kazanlarda yaktılar
Şimdi de bunları hafızamızdan silmemizi istiyorlar.
Bizler, hafıza tazelemeye, failleri teşhir etmeye devam edeceğiz.
İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak, Galatasaray’dan yönetenlere seslenmeye devam edeceğiz. Sorumluluklarınızı yerine getirin, kayıp olaylarını kapsamlı soruşturun, faillerini yargılayın diyeceğiz
Tüm basın ve kamuoyunu duyarlı olmaya, kırmızı karanfilleriyle Cumartesi eylemini desteklemeye çağırıyoruz.

İnsan Hakları Derneği
İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon

Tarih : 18 Nisan 2009 ( Cumartesi )
Saat  : 12.00
Yer    : Galatasaray Meydanı

rainbowHomofobik ve transfobik şiddet durmuyor: Eskişehirde darp, Bursa ve Edirnede cinayet!

Eskişehirde bir trans kadın saldırıya uğradı ve dövüldü. Bursada bir trans kadın kafası kesilmiş halde bulundu. Edirnede bir kişi cinsel ilişki teklif ettiği gerekçesiyle arkadaşı tarafından öldürüldü.

15 Temmuz 2008de İstanbulda silahla öldürülen Ahmet Yıldız, 12 Kasımda Ankarada pompalı tüfekle öldürülen Dilek İnce cinayetleri ile ilgili halen bir açıklama yapılmadı. Ahmetin, Dilekin acısı yüreğimizi yakarken 10 Martta İstanbulda yine bir trans kadın, Ebru, bıçaklanarak öldürüldü.

Öldürülen gey ve trans arkadaşlarımızın ardından Ne zamana kadar seyredeceksiniz? diye sorduk. Devletin seyirci kalmasından cesaret alan katiller şiddette sınır tanımaz bir şekilde saldırılarına devam ediyorlar. Bursadan gelen haber LGBT camiayı dehşete düşürdü. Vahşice işlenen cinayetten dolayı üzüntü içindeyiz.

LGBTT bireylere yönelik insan hakları ihlalleri, yaşam hakkının ortadan kaldırılmasına varacak şekilde devam ediyor.

Çünkü LGBTT bireylere yönelik suçlar cezasız kalıyor
Ağır tahrik indirimleri ile sanıklar ödüllendiriliyor
Nefret söylemi ile LGBTT bireyler dışlanıyor ve yalnızlaştırılıyor
Yalnızlığa mahkûm edilen LGBTT bireylerin hayatları değersizleştiriliyor
Yasal haklarından mahrum edilen LGBTT bireyler savunmasız bırakılıyor

Endişe içindeyiz

Çünkü Devlet LGBTT bireylerin insan hakları ihlallerini önlemeye yönelik gerekli düzenlemeleri yapmıyor
Ahmet Yıldız ve Dilek İnce cinayetleri ile ilgili açıklama yapılacak mı, bilmiyoruz
Ebru Dilanın katili tahrik indirimi ile ödüllendirilecek mi, kaygı duyuyoruz
Bursadaki vahşi cinayet aydınlatılacak mı, emin olamıyoruz

Endişe içindeyiz, çünkü devlet seyirci kalarak gey ve transları kolay lokma haline getiriyor ve katilleri cesaretlendiriyor.
Endişe içindeyiz çünkü LGBTT vatandaşlarının yaşam hakkını korumayan devlet, nefret cinayetlerine davetiye çıkarıyor.

Soruyoruz?

Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel (LGBTT) bireylere yönelik nefrete ne zamana kadar seyirci kalacaksınız?
Eşcinsellere yönelik işlenen suçları ne zamana kadar ödüllendireceksiniz ve yeni suçları teşvik etmeye devam edeceksiniz?
İstanbul ve Ankara polisi neden Ahmet Yıldız ve Dilek İncenin katillerini bulmuyor? Savcılıklar cinayetlerle ilgili neden açıklama yapmıyor?
Bursa cinayeti aydınlatılacak mı?

Merak ediyoruz, Türkiyede eşcinsellere ve transeksüellere yönelik ilan edilmemiş bir savaş mı var?
Yoksa eğer daha kaç kişinin öldürülmesini bekliyorsunuz?

Lütuf değil en temel insan haklarımızı istiyoruz:

LGBTT bireylerin yaşam hakları diğer vatandaşlarla eşit şekilde korunsun.
Gey ve trans cinayetleri bir an önce aydınlatılsın.
Saldırgan ve katiller bulunsun.
Gey ve trans cinayeti işleyenlere yönelik tahrik indiriminden vazgeçilsin.
LGBTT bireylere yönelik suçlar nefret suçu kapsamında tanımlansın.

Katilleri seyrederek, yaşam hakkını sağlamayarak, LGBTT bireyleri adaletsiz bir hayata mahkûm ederek suç işliyorsunuz.

LGBTT HAKLARI PLATFORMU

İzmir Siyah Pembe Üçgen Derneği
İzmir Travesti ve Transseksüel İnisiyatifi
Kaos GL Derneği
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Piramid LGBTT Diyarbakır Oluşumu

poli

“KARDEŞİME DOKUNMA!”

Bütün gezegeni bir musibet sarmış durumda… Kâh sinsice, kâh apaçık, her şeyi tahakküm altına almak, sindirmek, susturmak, boyun eğdirmek için her yere sızıyor, kuşatıyor. Hiç tereddüt etmeksizin can yakıyor, işkence ediyor, öldürüyor; kâh maaşlı görevlileriyle, kâh kendine vazife çıkaran gönüllü neferleriyle. Bu musibet tepemizde, yanı başımızda, içimizde bir zihniyet, bir aygıt olarak örgütlenmiş otoritedir.
Ve bizler, içimizde bir nebze yaşama isteği, haz duygusu, neşe bırakmamak üzere her birimizin hayatına her gün artarak nüfuz eden bu şiddete karşı sessiz kalmak istemiyoruz. Çünkü otorite o korkunç masalların bin başlı canavarı gibi her bir alanımıza saldırıyor, kaçış çizgilerimizi nefreti örgütleyerek kuşatmaya girişiyor: farklı olana, başıboş olana, otorite-sevmezlere,  yabancılara, eşcinsellere, translara, kadınlara, ağaçlara, hayvanlara, kendi kalın çizgili normlarına tıkıştıramadığı ne varsa, onlara düşmanlık üretiyor. Bu nedenle, tek bir soruna odaklanmaktan ziyade, otoritenin yakıcı şiddeti her uç verdiğinde, mümkün olduğunca hızlı, “yerinde” ve birlikte refleks gösterebilecek bir dayanışma ağı, bir kampanya örgütlemek üzere yola çıktık ve adını da “KARDEŞİME DOKUNMA” koyduk.
Transseksüel kardeşimiz, komşumuz Ebru, geçtiğimiz hafta Cihangir, Pürtelaş Sokak’taki evinde, bir akşamüstü, tanıdığı biri tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Daha doğrusu bir türlü gelmeyen ambulans onun kan kaybından ölmesine neden oldu. “Yoğunluk” nedeniyle eve 5 saat sonra varan ve ancak Ebru’nun cansız bedenini götürmeye yarayan ambulansın transfobik dedektörleri olduğunu böylelikle öğrenmiş olduk!
Bu kıyıcı ve ikiyüzlü toplum, herkesi yaşamak için bir şeylerini satmaya mecbur bırakıyor. Translara ise, yemek içmek ve barınmak istiyorlarsa fuhuş yapmaktan başka bir seçenek tanımıyor. “Madem erkekliğin şanlı derisinden sıyrıldın, sokaklarda sürün” diyor. “Ben seni fuhuşa mahkûm eder, sonra seni fahişe ve ‘genel ahlâka aykırı’ ilan ederim, böyle yaşayabildiğin kadar yaşarsın, sonra da çarka çıktığın otobanlarda, yollarda, başını sokmayı başarabildiğin evlerde öldürülmeni sıradanlaştırıp kolaylaştırırım” diyor!
Biz Cihangir’de yaşayanlar, bu “normal”liğe son verebiliriz; bir daha böyle bir şeyin olmaması için çaba gösterebiliriz. Bir daha bir trans maktulün kapısında çaresizlik, acı ve utanç içinde bükülüp kalmayabiliriz. Ve unutmayalım; her ne kadar bu gözü kara periler kadar “göze batıcı” değilsek de, her birimiz, her an kendimizi otoritenin dişleri arasında paramparça edilmek üzere bulabiliriz.

Yaşadığın semti semt deyip geçme-tanı!

“Mutenalaştırılmış” semtimizde şu anda oturduğumuz evlerin çoğu 6-7 Eylül 1955 olaylarından sonra çekip gitmek zorunda kalmış ya da mallarına zorla el konulmuş Rumlara ait. 6-7 Eylül’ün bitiremediğini 74 Kıbrıs harekatıyla estirilen fırtına ve hiç soluk aldırmadan peş peşe yapılmış askerî darbeler tamamlamış görünüyor; şimdi Cihangir sokaklarında Rumca konuşan birine rastlasak, sevimli hayaleti görmüş gibi oluyoruz!
80’lerde Cihangir’in trans “sakinleri”nin sayısı da bugünkünden çok daha fazlaydı. Pencerelerinden rengârenk saçları ve kılıklarıyla tektipleştirilmeye çalışılan sokağa “sarkarlardı”! 80’lerin ikinci yarısında, genel olarak Beyoğlu ve Cihangir’de eli sopalı, beli silahlı çeteler türedi. Bunlar sabahlara kadar arabalarıyla Cihangir sokaklarında devriye gezdiler. Sokaklar iyice ıssızlaştı. Trans bireyler oturdukları evlerin pencerelerinden fırlatılarak, evlerinde bıçaklanarak, sokaklarda taşlanarak linç edilmeye başlandı. “Namusu temizlenmiş” bu sokakların adları o yıllarda değiştirildi: Hüzünlü pembelerin kızıla bulandığı Pürtelâş o zaman “Başkurt” oldu, ve Sormagir’in de açıldığı anayol olan “Tavukuçmaz” hedefe ulaşmanın gururu içinde “Akyol”a dönüştü!
Bütün bunlar gözlerimizin önünde oldu. Translar hep “kolay” öldürüldü. Ve Ebru’nun cansız bedeni, tüm bunların mazide kalmadığının acı kanıtı. Birbirimize muhtaç olduğumuzu unutturdular bize nicedir. Yalıtılmış odalarda, dışarıdakinin sesine kulak vermeyi hatırlamaz olduk.
Cihangirde yaşayanlar olarak birbirimize sahip çıkmayı becerebilmenin yolları olmalı. Kendimiz gibi olmayanın “öteki” ilan edilmesinin, dahası ona yaşam hakkı verilmek istenmeyişinin umarsız seyircileri olmak zorunda değiliz. Hepimizin her an kayıtsızca mağdur edilebileceğini unutmadan, hiçbirimizin dokunulmazlığı olmadığını bilerek, otorite başımıza musallat olduğunda, kapımıza dayandığında, bıçağını boğazımıza salladığında acil sağlık, acil hukuk yardımı için birbirimize  ulaşabilir, sesimize ses veren, bizi duyan kardeşlerimizle iletişebiliriz. Kardeşime Dokunma demek, çek elini üzerimizden demek bir başlangıç olsun.

Kardeşime Dokunma İnisiyatifi
http://www.kardesimedokunma.wordpress.com
kardesimedokunma@gmail.com

KARDEŞİME DOKUNMA KAMPANYASI’nın şu andaki gündemini, Cihangir’deki evinde bıçaklanarak katledilen kardeşimiz Ebru’nun ölümünde apaçık ortaya çıkan transfobi ve ayrımcılık oluşturuyor.  Bu semtte travestilere karşı yıllardır devam eden  devlet kaynaklı/destekli ve sistemli faşist terörü teşhir etmek, kardeşler arasında bir dayanışma zinciri oluşturmak ve semt halkını olan bitenden haberdar etmek gibi bazı çalışma konularımız var. Bu başlık altında 21 Mart Cumartesi saat 14:00’de Firuzağa Camiinin önünde buluşup hazırladığımız bildiriyi Cihangirde yaşayanlara ulaştırmak üzere gruplar oluşturacağız. KARDEŞİME DOKUNMA diyen herkesi davet ediyoruz.

KARDEŞİME DOKUNMA İNİSİYATİFİ
kardesimedokunma@gmail.com
https://kardesimedokunma.wordpress.com/

transfobiBurada,Cihangir’de bir  sokakta, hepimizin her gece içine girip uyuduğu evlerin biraz ötesinde, burnumuzun dibinde, bazılarımız işten eve dönerken, bir akşamüstü.

Elimizi uzatsak dokunabileceğimiz bir cinayetin haberini televizyonlardan gazetelerden öğrendiğimizde neler düşündük acaba? Belki, “hak etmişti”? Belki, yaşadığı ve “seçtiği” o tekinsiz hayat çizgisinin kaçınılmaz sonucu budur? Kimbilir kimlerle düşüp kalkıyordu-onlardan biri öldürmüştür? Fuhuş yapıyordur-adamın kanına dokunmuştur? Adam onun gibi birine aşık bile olmuştur-“ya benimsin ya toprağın” demiştir? Der, erkektir. “Erkeğin namusuyla oynanmaz!”

Bir insan tekinin,tamamen çıldırıp gerçeklikten kopmadıysa, bile isteye kellesini koltuklayıp, kıyıcı bir toplumun önüne çırılçıplak dikilip “Bana bakın. Bana tecavüz edin.Beni süründürün.Beni aç bırakın, karnımı doyurup barınacak imkanları ellerimden alın. Beni öldürün.Çünkü ben sizden farklıyım” diyebileceğine, böyle bir “seçim” yapabileceğine aklınız kesiyor mu sizin?

Translar içine sıkıştırıldıkları bedenleri kırıyorlar; dönüştürüyorlar-ne olmak istiyorlarsa ona! Bu onlar için pembe bir masalın gerçekleşmesi de  olabilirdi ama …
Biz  Ebru’nun ve trans toplulukların  korkunç masalının yakın zaman paragraflarına dönelim: onların “erkeklikten istifa”larını burunlarından fitil fitil getirmeye azimli transfobi geçen aylarda ölümü kol gezdirdi aralarında: Eryaman’da gübegündüz elleri satırlı,tüfekli çeteler polisin koruması ve halkın “izni”yle evlerini bastı. Arka kapılardan pencerelerden atlayıp şehir dışına kaçabilenler bir süre için daha canlarını kurtarmış oldular ama ikiyüzlülüğü betonlaşmış toplumun rehini olan hayatları, kaçarken ayaklarından fırlayan terlikleri, anında ölüm çeteleri tarafından yağmalanan evleri ve eşyalarıyla birlikte çoktan çalınmıştı.. İstanbul’da, İzmir’de cinayetler işlendi.. Cansız  trans bedenlerini aileleri almaya gelmedi; kimsesizler mezarlığına gömüldüler.Katillerle ilgili girişimler bürokrasinin yalan kağıtlarında büküldü gitti-çünkü polis de aileler de katilleri çok yakından tanıyorlardı!
Semtimizin  trans-tarihçesi

Ebru’nun öldürüldüğü Pürtelaş sokak bu katliam zincirini 20 yıl öncesine taşıyan bir sokak: Sormagir ve Pürtelaş sokakları trans bireylerin de yaşadığı sokaklardı; 80lerin ikinci yarısında, genel olarak Beyoğlu ve Cihangir’de eli sopalı , beli silahlı çeteler türedi.Bunlar sabahlara kadar arabalarıyla Cihangir sokaklarında devriye gezdiler. Sokaklar iyice ıssızlaştı. Trans bireyler oturdukları evlerin pencerelerinden fırlatılarak, evlerinde bıçaklanarak, sokaklarda taşlanarak linç edilmeye başlandı. Cihangir yeniden “mutenalaştırılmaktaydı! Bir kısım emlakçı “adı çıkmış” Cihangir’i müşterilerine “onları sopalarla buraladan kovaladık” diyerek sundu!. “Namusu temizlenmiş” bu sokakların adları o yıllarda  değiştirildi: “Bozkurt” ve “Başkurt” oldular. Hüzünlü pembelerin kızıla bulandığı Pürtelaş ve Sormagir’in açıldığı anayol “Tavukuçmaz” ise hedefe ulaşmanın gururu içinde “Akyol” oldu… !

Bu katliamlar gerçekleştikleri yerlerdeki komşuların, esnafın, sokakları dolduran insanların gözleri önünde, onların görmezliğinin, ilgisizliğinin ya da açık desteğinin sinsi icazetiyle ve devletin izniyle yapılabiliyor.

Biz buna  izin verecek miyiz?

Kardeşime Dokunma! Cihangirli anarşistler

——-

Tüm gezegende bir musibet kol geziyor… Kah sinsice, kah apaçık, her şeyi tahakküm altına almak, sindirmek, susturmak, boyun eğdirmek için her yere sızıyor, kuşatıyor. Hiç tereddüt etmeksizin can yakıyor, işkence ediyor, öldürüyor; kah maaşlı görevlileriyle, kah gönüllü korucu-kollayıcılarıyla…  Bu musibet tepemizde, yanı başımızda, içimizde bir aygıt, bir zihniyet olarak örgütlenmiş otoritedir: devlettir.

Devlet, hükmetmek istediklerini susturmak, yıldırmak istiyor.  Otoriteye maruz kalanlar yılıp sustukça, o  daha da zorba, kayıtsız ve kana susamış hale geliyor.

Bu şiddete karşı sessiz kalamayız. Bizler, yani anti-otoriterler ve anarşistler, otoritenin şiddetine maruz kalan kardeşlerimizin (hayvanlar da dahil) sesine ses katmaya, acısına ortak olmaya, elimizden geldiğince onlara kalkan olmaya, en azından onların yanında olup bir kardeş eli uzatmaya karar verdik. Bu nedenle, belli bir sorun çerçevesinde yoğunlaşmaktan ziyade, otoritenin uç veren şiddetine karşı mümkün olduğunca hızlı, “yerinde” ve kitlesel refleks gösterebilecek bir “kampanya” örgütlenmesi oluşturmak üzere yola çıktık ve adını da “KARDEŞİME DOKUNMA” koyduk.  Elbette bu kampanya, otoritenin şiddetine uğrayan herkesin imdadına koşabilmek iddiasında değildir; kendi gündeminin önceliklerini birlikte tartışarak oluşturacaktır.

Bu kampanya çerçevesinde bir araya gelen/gelecek anti-otoriterler ve anarşistler, teorik fikir birliği ya da uzlaşması peşinde değildirler. Onları bir araya getiren, otoritenin şiddetinin yakıcılığı ve somutluğudur. Bu süreçte, kendi aralarındaki farklılıkları oluşturan fikirleri, eğer gerekli olursa, somut eylemlilikler ve sorunlar üzerinden tartışmaya karar vermişlerdir. Her katılımcı, kampanyanın dilediği aşamasında dilediğince katkı sunmakta özgürdür.

Kampanyamız, kendine süre sınırı koymayan, kararlarını yüz yüze gelerek anti-otoriter, anti-hiyerarşik, eşitlik ilkeleri çerçevesinde alan bir inisiyatif, bir koordinasyon örgütlenmesi olarak yapılanacaktır. Karar süreçlerinde, ya “konsensus” ya da “yol verme” ile, ilişkin toplantıya katılanların ortak rızası aranacaktır.

Kampanyanın değişik konulardaki işlerini üstlenen gönüllü çalışma grupları oluşmuştur. Katılıma açık olan ve gerek duyuldukça yenileri oluşacak bu çalışma grupları, kendi toplanma periyodlarını kararlaştıracaklardır. Her ay, tüm kampanyanın meselelerinin tartışılacağı geniş katılımlı kampanya toplantısı yapılacaktır.

Kampanyaya  dair haberleşme amacıyla, aynı adı taşıyan bir e-mail grubu oluşturulmuştur. İlke olarak, istanbulda oturanların e-mail grubuna üye olabilmeleri için en az bir KARDEŞİME DOKUNMA toplantısına katılmış olmaları gerektiğine karar verdik. İstanbul dışındakiler için “referans” yöntemi işleyecektir. Ayrıca, irtibat kurmak isteyenlerin yönlenebilmesine de yarayacak, kampanyaya özel bir web sitesi oluşturulacaktır.

Tüm anarşistleri ve anti-otoriterleri KARDEŞİME DOKUNMA kampanyasına katılmaya çağırıyoruz.

KARDEŞİME DOKUNMA İNİSİYATİFİ

kardesimedokunma@gmail.com